7 Eylül 2010 Salı

Alttan ittirmeli, üstten tüttürmeli çok oturgaçlı götürgeç

Kendimi zorlayarak bir şeyler yazma girişiminde bulunmamın nedenini, bütün gün boyunca hiçbir şey yapmamanın verdiği azabı birazcık olsun hafifletme çabası olarak açıklıyorum. Ancak fonda çalan, sevgili fizy'nin benim için seçtiği şarkı,-depresyondayım, unutuldum bu da yetmezmiş gibi aldatıldım- bu girişimime pek de yardımcı olmuyor. Ah fizy ah, senin de bir suçun yok ki, şu "mood" şeysini çıkardığın günden beri üçtür "melankoli"yi işaretleyen bu bünye piskopat. Bir kere de "mutlu"yu işaretle be kadın. Kendi eder, kendi ağlar. Aha şimdi de Mustafa Ceceli'nin "Unutamam"ı çıktı, şimdi git ağla bakalım duvar köşelerinde.

Keyifsizlik, yanlış bilmiyorsam eğer, tam anlamıyla İngilizce karşılığı olmayan bir kelime. Zaten Türkçede de çok iyi anlaşılamamış bir kelime. Keyifsizlik gerçekten de anlatılamayacak, ancak yaşanınca ne olduğu kavranılabilecek bir halet-i ruhiyeyi karşılayan bir kelime. Örneğin şu yazıya dakikalarca başlık düşünüp de bir tane bile işe yarar bir şey bulamamak bir keyifsizlik örneği. Onlarca sayfa açıp bir tanesini bile okumadan bilgisayarın başında saatler öldürdükten sonra bilgisayarı kapatmak bir keyifsizlik örneği. Birisi olmadık bir laf ettiğinde söyleyecek onca şeyi olmasına rağmen içinden bir "amaaannnn" diyerek susmayı tercih etmek bir keyifsizlik örneği. Televizyonun önünde saatlerce boş boş oturup sonra da yatağa gitmek bir keyifsizlik örneği. Uyuya uyuya uyumaktan sıkılıp "bu gece de ayakta durayım" deyip, geceyi canının bir şey yapmak istemesini beklemek, kendini zorlamak, sonunda "sıfıra sıfır elde var sıfır" deyip yatakta boş boş dönüp durmak da bir keyifsizlik örneği. Örnek olarak gösterdiğin bütün bu "eylemsizlikler"in tamamını 2010 yazında fazlasıyla içeren hayatım başlı başına bir keyifsizlik örneği. 

Günün birinde hayatımı bir kitap ya da film olarak sunmak isterlerse (tabii hangi sivri zekalı böyle bir şeyi önerir ya da hangi akla hizmet benim "olağandışı" hayatımın filmi çekilir, kitabı yazılır bilemiyorum ama) isim hazır: "Yaşamıyorum, Sadece Zaman Öldürüyorum". Sanırım hayatımın tamamını özetleyen, hatta özetlemekle de kalmayan, hayatımın kendisi olan bu cümle, şu ana kadar yaşadığım bütün *çakma* trajedilerin de kaynağı muhtemelen. Endişeye şimdilik mahal yok, yeterince bunaltıcı olan hayatımı çok büyük bir marifet eylemişim gibi halka sunmaya hiç mi hiç niyetim yok. Olur da bir gün kitap yazarsam, (senin yazdığın kitaptan ne hayır gelir demeyin, hor görmeyin garibi, hayatta herşey mümkündür) baş karakterimi şimdiden belirledim. Benimle uzaktan yakından alakası yok. Galiba.

Şimdilik yazımı bitiriyorum; zira keyifsizliğim yazıyı devam ettiremeyecek kadar üst sınıra ulaşmış durumda. Zaten hem kendimi hem de olur da yanlışlıkla şu yazıya gözü ilişmiş olan iyi niyetli, muteber insanları daha fazla sıkmaya hakkım yok. Bir de Sezen'in "Geri Dön"ü başladı. Döneyim bari. 

(Not: Geri Dön değilmiş yahu. Beni Unutma imiş. Boşuna bitirmişim yazıyı iyi mi?) 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder