12 Mart 2011 Cumartesi

Sanki 17 yaşıma geri döndüm! Ya da o bana döndü?

M. ve S., artık benim için bittiniz *****! Size verdiğim değerin ‰1’ini bile bana vermediğinizi bilseydim, ah bilseydim! =(cıvıltı’da üç kere yollamaya çalışıp da, bir türlü başarılı olamadığım “damar” cıvıltı.)

 Dünya üzerinde yaşanan “duygusal” sıkıntıların çoğu, üç aşağı beş yukarı aynıdır. Bunlardan en sık yaşanan iki tanesi, benim naçizane gözlemlerime göre elbette, iletişim problemi ve bir tarafın duygusal durumunun öbüründen fazla/eksik olması meselesidir. (“Amanın ne dedi bu tipi tip gene yahu?!” diye soran olursa kesinlikle kınamayacağım.) İletişim problemleri hepinizin malumu, dünyada şiddetli geçimsizlik nedeniyle evliliğini sonlandıran binlerce çift bulunuyor. Bense ne evliyim, ne dulum, ne iletişim uzmanıyım ne de ilişki gurusuyum. O nedenle her iki insandan ikisinin yaşadığı bu problemi şimdilik bir kenara bırakarak, 3 kez twitter’a yazmaya çalışıp da başarısız olduğum, yukarıdaki başlığın da doğrudan ilgili olduğu “bir tarafın duygusal durumunun öbüründen fazla/eksik olması meselesi”ne geleceğim. Özellikle “gönül meselelerinde” oldukça büyük bir sorun olan bu mesele hakkında söylenmiş sayısız şarkı, şiir ve özlü söz var. Örneğin: “Sevdim sevilmedim, seveni sevemedim, canımdan böyle bezdim amaaan” şarkısını hepiniz bilirsiniz (bilmiyorsanız……..

Pekala. Harbiden konuşasım gelmediğine göre uzatmanın da bir anlamı yok.

Sizin değer verdiğiniz insanların size neden değer vermediklerini düşünüp üzülmeye devam ederseniz, tam da yapmamanız gereken şeyi yapıyorsunuz: KARŞI TARAF SİZİ İPLEMİYORSA, UNUTUN GİTSİN!!!! Sen gel elin insanını o kadar savun, onun için üzül, onunla iletişime geçmeye çalış, ona karşı “samimi” duygular besle falan filan sonra da o seni “hatırlamayıversin, görmeyiversin, sevmeyiversin”! Yok ya? Ben de kalbimi sokakta bulmuştum değil mi? Duygularımı harcayıp, onurumla oyuncak gibi oynayıp, umutlarımın içine limon suyu sıkıp bütün samimiyetimi ayaklar altına paspas yapmak kolaydı değil mi? HİÇ DE BİLE! O kadar da uzun boylu değil, efendiler!!!

Bundan sonra duygularımı böylesi hareketler sergileyen biri için muhafaza edeceğim:


Alexander Rybak - Oah   dogalunal

M. ve S.! Sizin ve birçoklarının adını da bir daha anmayacağım! Benden uzak, kime isterseniz ona yakın olun! (O değil de, günün birinde S.’yi bir dişiye yakın vaziyette görürsem dünyam ufak çapta başıma yıkılabilir. Yok yok, ben demedim onu, kim dedi onu, çık dışarı çık!)


Aşırı duygusal ergenus bozuntusu olmaya elveda, güçlü, haşin ve karizmatik günlere merhaba!!!

NOT1: “Bir deli kuyuya bir taş atmış, yüz akıllı çıkaramamış” –olayı bilenler anladılar- misali yalnız ve güzel ülkemde blogspot.com tümden yasaklandı. Bu olay tıpkı YouTube’da bir video yüzünden, siteyi toptan kapatıp milyonlarca videoyu yasaklamaya benziyor. Aa, ben böyle bir uygulamaya gitmiş bir ülke biliyorum! Kısacası, ifade özgürlüğünün kısıtlanmasına da HAYIR, bundan böyle –valla şartlar böyle gerektirdi artık- yasakçı zihniyete de hayır.

NOT2: Hayatımda ilk kez yurtdışına kargo ile posta gönderdim ve postamı gönderdiğim gün, postamı gönderme niyetinde olduğum ülkeyi ne yazık ki büyük bir deprem vurdu. Aklımdan pek çok düşünce geçtiyse de, ne düşünsem, ne söylesem bilemedim. Sadece posta yollayacaktım ben…

NOT3: Baş harfi M ya da S ile başlayan isimlere sahip insanlara bir zaafım olduğunu, bu bloğu yazmaya karar verene kadar anlamamış olmam da ayrı bir ilginç. Bu hariç bütün genellemeler yanlıştır, ey dostlar.