15 Mayıs 2011 Pazar

Çok güzel şey doğrusu




Şu yazıyı aslında kaç ay önce yazmam gerekirdi, Allah bilir. Ne yazık ki, aklına gelen güzel ya da anlamlı konuları yazıya dökme konusunda çok büyük sorunlar yaşayan bir kulum. Önce fikir “BAM!” diye kafamda bir şimşek çaktı; sonrasında bir dizide “Hayallerim ne vakit gerçek olacak acep?” mealinde bir şarkı işittim. Bu yetmedi tabii, nihayet gerçekten izlemeye değdiğini düşündüğüm on numara bir dizide bomba olaylar oldu. (Evet benim herhangi bir sosyal hayatım yok; zira hayatımı diziler şekillendiriyor, sabah kalkıyorum dizi, akşam yatıyorum dizi, yok l*n öyle bir şey, attırmayın tepemi!) Neyse ne diyorduk, ha aynı günün akşamı, TV’de Gündoğarken’in belki de en güzel şarkısı olan “Hayallerimi Bırak Umutlar Senin Olsun” u dinledim. Bir süre sonra gazetede, “Ah bu sabah yine en olmayacak hayallerle uyandım..” başlıklı bir blog yazısı okudum. (evet bu yazıyı gazetede okudum.) Yetmedi, çeşit çeşit bloglarda birbirlerini etiketleyen hayalperestlerin ipe sapa gelir hayallerini okudum. Ama beni ilk fişekleyen durum, muhtemelen şu günden 2 ay önce vuk’u bulan bazı olayların sonucunda gerçekleşen bir takım olaylar silsilesinin meydana getirdiği tarif edilemez hayal kırıklıkları idi. Şimdi şu gereğinden fazla uzayan paragraftan yazının konusu tahmin ediniz.

a)     Yeni edindiğim ekstra yakışıklı, ultra karizmatik, hiper gizemli, süper esprili sevgilim
b)     Bu gece gittiğim ve acayip koptuğumuz festival-karnaval-tımarhane karışımı şey (ney?)
c)      Gerçekleşmeyen ve de gerçekleşmesi teklif dahi edilemeyen düşler/hayaller/arzular/hevesler/küçük sırlar
d)     Çay ile püskevit

Açıkçası, çoğunuzun içten bir şekilde “A!” dediğinizi bilmeme rağmen, oldukça üzülerek söylüyorum ki; yazımızın konusu A! değil C. de değil hele B, hiç değil. O halde D? de değil. Evet aslında, 2 ay önce yazılması lazım gelen yazının konusu C. olacaktı, fakat son 2 ayda köprünün altından çok sular aktı. Ve hayallerimin hiç de azımsanamayacak bir kısmı gerçek oldu. (Ve burada, kendini orijinal sanan sıradan yazarın melankolinin ve karamsarlığın dibine vurarak her zamanki gibi insanı illet edici bir cümle kurmasını bekleyen okur ters köşeye yattı! Ah ne kadar mes’udum bir bilseniz.) O nedenle de, yazının konusu genel anlamda “hayaller” özel anlamda ise “Valla yeter artık ul*n, yazmazsam kafayı yiyecem.”

(Şu anda konuya girip de bu yazıyı yazmaya başarabilecek miyim, gerçekten şüphe ediyorum.)

Hayaller insanın kurtarıcısı olduğu gibi, insanı mahveden önemli unsurlar da olabilirler. Size yaşam enerjisi verebildikleri gibi, bütün yaşam enerjinizi de vantuzlayabilirler. Bu nedenle belki de hayal kurma işini abartmamak gerekir; ancak bu iş her bünye için söylendiği kolaylıkta gerçekleşmiyor. Örneğin, bendeniz her seferinde hayal kurmayayım, sonu hep acı hep hüsran diyor, fakat boş bulunduğum her anda (el-meal hayatımın 3/4ünde)  kendimi hayal kuruyor buluyorum efendim. Çare bulamıyoruz bu duruma.  Mesela daha geçenlerde, 98 adı verilen sözüm ona Bakırköy-Başakşehir otobüsü olan; ama aslında yegane amacı insanları çıldırtıp katil olmalarını sağlamak olan (ki neden böyle bir amaç güttüklerini de anlamış değilim) o ömür törpüsündeyken kendimi tatlı tatlı hayal kurarken yakaladım. O hayal öylesine ipe sapa gelmez bir hayaldi ki, “Kız” dedim “sen ne eksantrik bir insansın, seninle yaşanmaz ha, nereden geliyor bunlar aklına azizim” diye kendimi şakayla karışık payladım. Evet ben zaman zaman diyaloğa girerim kendimle böyle, eğleniriz filan. Neyse meselemiz bu değildi. Ben öyle Leyla Leyla hayallere dalıp gitmişken, hayallerimin ne kadar uzaklarda olup da benim onları gerçekleştirmekten ne kadar aciz olduğumu DÜŞÜNMEDİM, bıraktım kendimi hayallerimin eline, o güzel yağmurlu havada (evet yağmurlu havalar en güzel havalardır) tatlı tatlı düş kurmaya. Benden uzak olsun olmasın, o hayallerle kendimi avutmaya devam ettim. Mesela ben aslında çok uzaklarda, sık sık yağmurun yağdığı, saatin +2 den saatlerce geride olduğu bir şehirde imişim, mesela çok sevdiğim insanlardan aslında hiç ayrılmamışım, mesela sonunda çok istediğim o şeyi elde edebilmişim, mesela gerçekten de entelektüel ve başarılı bir insan olmuşum ama bunu hak etmişim de, çünkü çok çalışmışım, o da beni sevmiş mesela, ben de onu gerçekten sevmişim mesela, güzel araba kullanır olmuşum mesela, yüzlerce arkadaşım ve özenilecek bir sosyal hayatım olmuş ama iyi ve orijinal bir insan olmayı da hiç bırakmamışım mesela. İnsan doğası ile bir problemim kalmamış mesela, elde etmeyi çok istediğim şeyleri elde ettiğimde hevesim kaçmamış. Artık yalnız ve umutsuz değilmişim mesela, hem kendi hayatım hem de dünya hayatı çok çok çok çok daha iyiye gidiyormuş. Mesela.

2 ay önce uğradığım dumur sanırım aklımı başıma getiren asıl mesele oldu. Konuyu dallandırıp budaklandırmamak için (sanki hiç dallanmamış gibi!) mevzua girmeyeceğim; ama yeni edindiğim “rahat ol, üzerine düşünme, yokmuş gibi davran, unut gitsin” düsturunun çok işe yaradığını kesinlikle söyleyebilirim. “Bunlar çözülemeyecek sorunlar değil” sözünü sadece dile getirmekle kalmayıp hayatımda uygulamama da çok yardımcı olan çok kıymetli bir dostuma da buradan selam ederim. (ki o kendini biliyor.) “Olmuyorsa zorlama, ya hayallerin kırılır ya kalbin. Unutmuş gibi yap; çünkü güzel şeyler onları beklemediğin anda gerçekleşir.” cümlesini panoma astığımdan beri güzel şeylerin gerçekten de onları beklemediğim anda gerçekleşmesi, tek kelime ile Allah’ın mucizesi. İnsanlık için küçük ama benim için büyük, ama önemli ama önemsiz, belki gerekli belki gereksiz bütün o hayallerimi gerçekleştirdiği için O’na ne kadar şükretsem az.

Pek belli etmiyorum ama ben şu aralar pek mutluyum FOB. Fizy’de bile “mood”u “mutlu” olarak ayarlıyorum, o derece.
“İyi günler bekliyorsan hele
İyi günlere inanıyorsan
Üstelik de hava güzelse
Yaşamak güzel şey
Çok güzel şey doğrusu”
Kesinlikle.