29 Mart 2012 Perşembe

Sıkma Aforizma Geldi Han'ım - 1


 "hayat bir yanıyla güzeldir canım, sen de güzelsin"
Ah Muhsin Ünlü 
 

Şimdi bugün fark ettim demeyeyim de; bir zamanlar fark ettim, bu blogda hiçbir zaman Japonya’da olduğumun duyurusunu yapmamışım. Eğer çok ciddi bir ruhsal sıkıntım yoksa, yani sanrılar filan görmüyorsam ya da fazlaca uzun ve gerçekçi bir rüyanın içinde değilsem; evet Japonya’dayım. Şimdi bunu söyledim ya, aklınızda şöyle bir tablo mu canlandı?: Sakura (kiraz çiçeği) ağaçlarının arasında kimonomla geziyorum, günaşırı sushi yiyor,uzak doğu sporlarının dibine vuruyorum. (Ah kendo ah) Geyşalar ile hasbıhal ediyor, samuraylar ile hoş beş ediyorum.  Dünyanın en cici ürünlerinin satıldığı bu koca alışveriş cennetinin içinde yüzüyor, “paraları paraları saç saç saç, deli gibi deli gibi al al al” mottosu eşliğinde çılgınlar gibi eğleniyorum. Teknolojinin kraliçesi oluyor, manga (Japon çizgi romanı) ve anime (Japon çizgi filmi) kültüründe ustalara selam çakıyorum. Her günüm bir çay seremonisi tadında ilerlerken, bülbül gibi Japonca şakıyarak, milyonlarca Japon arkadaş ediniyorum. Hatta hızımı alamayarak Japon bir damat bile ithal ediyorum. Bütün bunları kurgulayan o zihninize sağlık; durun, kıpırdamayın, çekiyoruuuum-çektim. Şimdi dağılabilirsiniz.

• Bugün bir arkadaşım, salıya kadar durmak bilmeden çalışacağını, o yüzden istediğim kitabı bana kargo ile yollayacağını söyledi. Bunun anlamı, “vaktim yok amma param çok” olabilir. “Olmasa da vaktim, sana feci değer veriyorum” da olabilir. “Sana acırım ama seninle buluşamam” da olabilir. Yahut ben çok alıngan olabilirim.

•Okuduğum kitapların hem altını çizip hem de üzerine türlü türlü notlar almak suretiyle o kitabı sindirmek, eskitmek istiyorum; hem de o kitapları tertemiz, alındığı günkü gibi saklayarak korumak istiyorum. Bu hayatsal ikilemden çıkmanın da bir yolu henüz bulunamadı gibi.


•Sizin hayalinizi kurduğunuz bir şeyi, bir dünya vatandaşı yaşadığında hissettiğiniz bazen apışma duygusu olabiliyor. Özellikle de öyle bir hayaliniz olduğunun bilincinde bile değilseniz. Örneğin, yukarıda gördüğünüz reklamdaki elemanlar resmen benim hayalimi yaşıyorlar. Dünyada Orhan Gencebay çalarak Mini Cooper’la İstanbul sokaklarını eskitmekten daha şahane olan şey herhalde bunun reklamı da yapıp para kazanmak olabilir. Elbette daha şahane şeyler de vardır da, şimdilik aklıma gelmedi.

•Mehmet Erdem “Hakim Bey” isimli bir şarkı çıkardığından beri hayat daha güzel.


•Onur Ünlü’nün, bir isim koyulma harikası olan “Celal Tan ve Ailesinin Aşırı Acıklı Hikayesi” filmini izledim. Film, ismiyle aynı harikalıkta değildi diyeceğim; dilim varmıyor. “Polis” iyiydi, iyi. "Beş Şehir"i ise izlemedim.

•Sevdiğim şeyleri her seferinde sevdiğim insanlara tanıtıyorum. Sevdiğim şeyi, sevdiklerim de benimsesin, bilsin, sevsin istiyorum. Sonra da, tekrar tekrar, sevdiğim şeyleri -ne olursa olsun- paylaşmaya dayanamadığımı fark ediyorum. (Ben olmuşum “Seni Kendime Sakladım.”) Belki bu durum sadece aşık olduğum adam için geçersizdir; fakat o da zaten beni terk eder, sevdiğim şeyleri de yanına alır.

•Neyzen Tevfik’in azılı bir kumarbaz, fecaat bir alkolik ya da ağzı bozuk bir hovarda olması, ne yazık ki hayat ile ilgili şimdiye dek yapılmış en güzel benzetmenin ona ait olduğu gerçeğini değiştirmiyor: “Hayat su dolu bir fıçıya benzer, birden içsen de biter, yavaş yavaş içsen de biter.”