Günlerdir yazmaya çabalıyor, çabalıyor, yazamıyorum.Ancak, işte bugün, nihayet bugün, aylardır yazmak için beklediğim o günün konusuna binaen konseptli yazıyı, bütün o sinir bozuculuğuyla keyfini çıkara çıkara buraya yazacak olmanın verdiği haklı gururu yaşıyorum. İşte bu!
"Peki, seni bu kadar heyecana sürükleyen, gene bir yığın laf kalabalığı yaparak bir giriş paragrafı oluşturmaya yönelten ve Gülben Ergen & Oğuzhan Koç şarkısına atıf yapan bir başlığa sahip bu yazıyı yazmaya iten mesele-i mühime nedir?" diye sorduğunuzu farz ediyor ve daha fazla laf salatası yapmadan bu meseleyi hemen açıklıyorum:
Nihayet bir mucize olabileceğini düşündüğüm bir yaz tatilinin daha sonuna geldik. 2010 yazı da, diğer yazlar gibi “ne uzadım ne kısaldım” türünde bir yaz tatili olup, umulanla bulunanın aynı olmadığı, yani mucizeyi ve güzel günleri bekleyenin babayı aldığı bir yaz tatili olarak hiçbir literatüre geçemediği gibi, benim de bütün nefret ve cinnetimi kazanarak, 20 yıllık hayatımın en berbat yaz tatili unvanını da alnının akıyla kazandı. Şimdi gelin, şu yaz tatili denilen hedenin, bu mühim unvanı nasıl aldığına biraz bakalım. Bakalım şimdi, 2010 yazında neler olmuş?