13 Ocak 2012 Cuma

Bütün yarımları toplasam da, bir tam etmiyor

"Hayatta başarılı olmanın iki yolu olduğu söyleniyor:  1] Şanslı olmak. 2] Hile yapmak. Bense dayanıklı olmayı tercih ederim." (Murat Menteş, Dublörün Dilemması, s.49)
 
Kelimeler yetersiz kaldığında değil de; bir halta yaramadığında susmayı tercih edenlerdenim. Hani benim o meseleleri anlatmaya çalışmamın, başta ben olmak üzere, kime, ne faydası var? Hayatta, herkesin şartları farklı olsa da, herkesin aynı şekilde başarılı olması; bunu başaramayanların ise her zaman, bir şekilde, bardağın  dolu tarafını görmesi bekleniyor. Bardağında bir damla su bulunan da, bardağı dolmuş ve hatta taşmış olanı da, bardağı çoktan kırılıp tuzla buz olmuş olanı da aynı kulvarlardaymış gibi muamele görüyor.

"Ne?" diye değil de "niye?" diye sorulduğunda, daha fazla anlaşılacak gibiyim. "Ne?" diye sorduklarında, "işte şu!" diye verdiğim yanıt, kime ne yarar sağlayacak? "Niye?" diye sorulduğunda bir nebze rahatlayan bünyenin sorunu ise, bir aşk-nefret ilişkisinden farklı, bu iki kutup gibi kestirilip atılamayacak bir şey.

Yakın bir gelecekte "Senin şu bitmek bilmez karamsarlığından bıktım usandım!" diyen insanların çevremden teker teker eksilmelerini izleyebilirim. "Bu saatten sonra bana varlığınız da bir yokluğunuz da." diyemeyecek kadar başkalarına muhtaç bir insanım. "Varlığınız neydi ki, yokluğunuz ne olsun?" diyemeyecek kadar başka hayatları yaşayan bir insanım. "Siz zaten hiç yoktunuz." diyemeyecek kadar yalnızlıktan korkan bir insanım.

Bana damdan düşen birini getirin. Aksi takdirde, sanırım dayanıklı olmaktan başka bir çarem kalmayacak.