14 Şubat 2013 Perşembe

Ben Zaten Her Acının Tiryakisi Olmuş Olabilir Miyim? I




Merhaba sevgili okurlarım!

Nasılsınız inşallah? Nasıl gidiyor hayatınız, nasıl geçiyor günleriniz?

Bugün karar verdim, buraya içimi dökeceğim! Ortalık biraz pislenecek yani. (Aman ne kadar da komik!) Baktım ketumluk da bir yere kadar, gerçi “derdini söylemeyen derman bulamaz” atasözü, belki de atasözlerimiz arasında en az inandığımdır: Zira şimdiye kadar derdimi anlatmak bana yarardan çok zarar getirdi. Birine bir şey anlatırım “Amaaan o da bir şey mi, bak bana ne oldu? ...” diye kendi kıytırık problemlerini bana anlatmaya başlar. (Benimkiler çok önemli sorunlar ya, o açıdan.) Ya da bir sırrımı açacak olurum, zaten ketumum, ağzımdan kelimeleri cımbızla alıyorum, on bin türlü şey sorar: “Kimdi o, nasıl biriydi, ne yaptınız, kim ne dedi vs vs.”  Ya da “beynimin kıvrımlarında dolaşan” (bu kalıbı da bir yerden yürüttüm ha, bana ait değil!) çılgın ve hastalıklı fikirler karşısında donup kalır. “Hanımefendi bir kıza da benziyordun oysaki…” filan diye mırıldanır. En çok korktuğum tepki ise en samimiyetsizinden yahut çaresizinden bir “Geçmiş olsun canım yaaa, umarım halledersin!” dir. Yahu neyi hallediyorum?! 

“Çok mutsuzum Şakire, öyle böyle değil, ağlıyorum geceleri.”
“Ay inşallah hallolur canımmmm…” (Nasıl hallolacak acEba?)

“Çok aşık oldum Pakize, geceleri rüyama giriyor, sabahları halüsinasyonunu filan görüyorum.”
“Çok üzüldüm canım yaa, halledersin inşallah.” (Evet halüsinasyonu alnının çatından vurarak hallediciiim Pakizoşum.)

“Ben kafayı yedim Şaziye, geceleri kendi kendime sokaklarda dolaşıyormuşum haberim yok, kendi kendime konuşuyorum, kendimi padişah zannediyorum!”
“Geçer bunlar canım yaa, umarım hallolsun.” (…………………..)

İşte böyle boş boş muhabbetleri dinlemekten bezdiğim için, en iyisi ketumluk dedim ve içime kapandım dostlar. Ama baktım bu iş git gide sarpa sarıyor; en azından dedim gizli bahçem olan biricik bloğum FOB’a yazayım derdimi, söylemekle derman bulunacağına inanmıyorum ama aramaya inanıyorum. Bekleyip görelim.

Bu yeni başlattığım yazı dizisini üç başlığa ayırmaya karar verdim, zira dertlerimden bir bahsetmeye başladım mı, kendimi durduramıyorum!  Tabii bitirebilir miyim bitiremez miyim, o da ayrı bir dert. Neyse biz bir başlayalım da, bakalım bitirmenin yarısı mıymış, değil miymiş görelim:

    I.        Sorumluluklar & Stres: Hayatın ta kendisi!
   II.        Özgüven Eksikliği: Nerem tam ki?
 III.        Başka İnsanlar: Başka adamlarla, başka şehirlerde…

Ben beklerim de sorumluluklar beklemez ki beni..!


İtiraf ediyorum: Sorumluluk almaktan hoşlanan bir insan değilim. Hiçbir zaman olmadım ve bundan sonra da olur muyum bilemiyorum. Tembellik bu hoşlanmamanın bir nedeni ama asıl nedeni “başarısızlık korkusu.” Ya başaramazsam, ya filanca kadar güzel yapamazsam, ya falanlara rezil olursam, ya işleri berbat edersem türü düşüncelerle yıllardır sorumluluklarımdan ya da yapasım olan işlerden –daha doğrusu bu işlerin getireceği olası stresten- kaçıyorum. Belki iki dakikalık iş için günler süren bir kaçış eylemine giriyorum. Hani sorumluluklarımdan kaçmak için Jüpiter’e giden füze bulsam atlayıp gideceğim, o derece.

Ama gelin görün ki sorumluluk almadan da duramıyorum! Zorunlu olan bir takım işlerden bahsetmiyorum elbette, ekstra yükümlülük almaya da bayılıyorum zaman zaman! Kendimi boş hissetmemek adına ya da falancadan geri kalmamak adına elimi taşın altına koyuyorum. Koyuyorum koymasına da elim o taşın altında eziliyor gibi!

Bir de işin başka bir boyutu var, şimdi ben bu sorumluklardan kaçıyorum da kurtulamıyorum ki! Hem sorumlulukların stresinden kurtulayım derken ertelemenin stresini yaşıyorum. E iş başa düştü deyip işe koyulsam, bu sefer de oldu mu olmadı mı, olmalı mı olmamalı mı, bu iş çok zor Yonca streslerine gark oluyorum. Kaçsam olmuyor kaçmasam olmaz, ben bu kısır döngüden kurtulamıyorum hakim bey!


Ben stres bağımlısı olmuşum ağalar!

1 Ocak 2013 Salı

Bugün 32 Aralık 2012 ve Mutluluk Bizim İşimiz




(Bu cânım başlığı böylesi kalitesiz bir yazı için heba ettiğime inanamıyorum! Neyse bir gün ilhamım olur belki diye söyleyeyim: Bütün hakları saklıdır. © olagandisiblog lütfen.)

Hayli uzun sürelerdir bloğumdan elimi eteğimi çekmiş olmamın, anlamlı anlamsız gerekli gereksiz mantıklı mantıksız bir araba nedeni olmuş olabilir. Olmayabilir de. Ancak ben bu mazeretleri sıralamaktansa direkt konuya girerek, 2012’yi kuyruğundan da olsa yakalamaya çalışacağım, zira çok vaktim de kalmadı! (Ekleme: 2012'ye yetiştiremedim yazıyı.)



Evet, arkadaşlar, hepinizin bildiği üzere nihayet 31 Aralık’ı ettik (ne ettik?) ve hepinizin bildiği üzere yarın da 32 Aralık 2012 değil, 1 Ocak 2013'tür. Evet, yeni bir yıla giriyoruz ve yeni yılı kutlamak saçma bir adettir; 31 Aralık ile 1 Ocak arasında biçim bakımından bir fark olsa da içerik bakımından hiçbir fark -genelde- yoktur ve de yeni yıl için yeni umutlar, hayaller, hedeler, hödölör beslemek bile bile lades demekten başka değildir. Bunların hepsini ben de biliyorum bilmesine ama gene de havaya girmekten kendimi alamıyorum. Hele ki geçen gazetede okuduğum bir yazı beni öyle havalara soktu ki, kaç gündür bu mevzu ile ilgili düşünüyor, araştırıyor, yazıyor ve de çiziyorum. Bu çok mühim mevzuu ise yazıyı daha fazla sündürmeden hemen açıklıyorum: 2013 yılı için dilek listesi! Hani şu ecnebilerin “wish list” dedikleri olay. 

Gazetede okuduğum yazıyı kısacık özetleyeyim. Gazetenin yazarlarına soruyorlar: Yeni yıl için ne tür hediyeler arzu ederdiniz? Bunlar da akıllarına ne gelirse bir güzel sıralıyorlar; kimi at diyor, kimi it, kimi ise yolculuk filan. Ayrıca da kendilerinin de ahbaplarına ne hediye alacaklarından söz ediyorlar. Açıkçası bu fikri çok sevdim ben, anket ayağına ne istediğini söyle, e zaten ünlü tiplersiniz, ahbaplarınız da bu anketi okusun hayalinizdeki zımbırtı her ne ise size alıversin. Sürpriz bunun neresinde diye sorabilirsiniz ama hediye elde etmek -en azından bazılarımız için- zaten sürprizin ta kendisi. Hem gereksiz ve sevimsiz bir hediye ile hem karşıdakine yük olmak, hem de kendi moralinin bozulmasındansa böyle ufacık bir “tüyo” vermek bence hiç de kötü bir fikir değil. Bendeniz de bu düşünce ile yola çıkıp 2013 dilek listemsi bir şey hazırladım. Tabii o yazarlar gibi bir araba dolusu ahbap yok bende ki var olan dostların para-pul meselesini açmıyorum bile. Zaten isteklerim at, it gibi pahalı şeyler de değil. Ancak burada bir parantez açmam gerekiyor. Söz konusu olan KOZSY (Kendini Orijinal Zanneden Sıradan Yazar) olunca, 
"KOZSY=İstek, dilek, hayal, heva, heves, tutku (?), heyecan, ihtiras (!)"
 demek hiç de abartılmış bir denklem olmayacak. Bazen düşünüyorum kendi kendime, acaba sadece “istek”ten mi yaratıldım diye. Sonra da kendime çeki düzen verip, bir estağfurullah çekiyorum. Neyse işte, o sonu gelmez isteklerimi, siz sevgili sevenlerim için kısıtladım ve oldukça makul bir liste hazırladım. (Yoksa listede daktilo, ışıklı bir akvaryum, güzel saçlı bir flört, Japonya’ya sadece gidiş uçak bileti ve bir miktar para, kızıl peruk gibi bir kamyon müşkül istekler vardı.) Buyurun bakalım şu zavallı kızcağız neler dilemiş:

1.Her türlü mektup, paket, kartpostal ve posta yolu ile eve servis edilen hemen her şey (Bomba, virüs, radyasyon gibi şeyleri pek arzulamadığım için “her şey” yerine “hemen her şey” demeyi seçtim):


Yasampinarim ile azıcık vakit geçirmiş olan “hemen herkes” bilir ki, şu hayatta beni en çok heyecanlandıran, sevindiren, umutlandıran, geçmişe sünger çekmemi sağlayan (?) şey mektup ve kartpostallardır. Kart atmayı da almak kadar seven bu bünyeye 2013 yılında da gittiğiniz çeşitli muhitlerden -ki biliyorum, çılgınlar gibi geziyorsunuz, gördünüz leyleği havada!- çeşitli kartlar atara umut vermeye ne dersiniz? İnanın hiç ama hiç zor bir şey değil, hem siz de mutlu olacaksınız KOZSY’yi durduk yere sevindirik ettiğiniz için. Bir düşünün bunu derim, naçizane. Şehir, ülke, kıta, gezegen hiç fark etmez nezdimde.

Hey guys! Happy new year to you all! Would you like to send some postcards to me from your lovely cities or the amazing places you visit? I am waiting for your cards from all over the world. Please make me happy! 

皆さん、こんばんは。明けましておめでとう!新しい年に、プナルに葉書を送ってくれませんか。あたしは葉書が欲しくて、皆さんの尊い葉書を待ってまーすよ!^^
 
Not: Elbette ki şu yukarıdakileri “Bakııııın ben gavurca biliyorum!!!” demek için yazmadım dostlar. İşte o kadar muhtacım ki o kartpostallara, belki şansına bir iki yabancı dostuma denk gelir şu yazı da bir kart atarlar şu mazluma diye kastım bu kadar.
 
  
2. İstediğim Kitaplar


Doğruyu söylemek gerekirse, hediye olarak bana kitap alınmasından çok hoşlanmadığım gibi başkasına kitap almaktan da hoşlanmam. Ayrıca da bi’ dolu kitabım var ve henüz çok azını okudum; bir dolu da okumam gereken kitap var. Ama gelin görün ki gözüm hala ve hala kitaplarda ki mesela birileri bana Edip Cansever’in “Sonrası Kalır II” sini alsa, ya da okumama rağmen kitaplığımda olsun istediğim “Her Temas İz Bırakır” ile “Son Hafriyat”ı alsa çok mutlu olurdum. Ya da “İyimserin El Kitabı/Kötümserin El Kitabı.” Ya da Japonca ders kitapları. Gogol, hikayeleri. Dostoyevski “Yeraltından Notlar.” Cervantes, “Don Kişot” ve bunu beğenen bunları da beğendi tarzında diğer kitaplar, sözlükler ya da dergiler! (Çizgi roman da kabulüm.)

3. İnce yüzükler

Geçtiğimiz senelerde anlamsız şekilde birden moda olan ince yüzükler -inci değil, ince!- benim için değişmez moda! Kabul ediyorum, benim küt parmaklarıma hiç yakışmıyor o yüzükler ama yakıştığı kadar, yakışmadığı kader a dostlar. Seviyorum n’apayım.

4. Ajanda

Çok şükür ki iki senedir iyi kötü ajanda tutma alışkanlığım var ve çok şükür ki hayli durağan ve asosyal bir yaşantı sürmeme rağmen bu alışkanlığım var. Açıkçası 2013 için zaten bir ajanda edindim, Metis’in ajandası, ama gelin görün ki ajandasını 
ajanda+günlük+not defteri+telefon defteri+hatıra defteri+fotoğraf albümü+çiçek kurutma defteri 
olarak kullanan bu tipitipe o ufacık ajanda maalesef yetmiyor. Asıl gönlümden geçen ise geçen sene Japonya’da iken tükenen Kırmızı Başlıklı Kız yahut Alice Harikalar Diyarında temalı şu ciciler. Mesajımı almamıştır o.


5. Ivır-Zıvır

Şu ikileme öyle güzel bir ikileme ki, her türlü nesneyi içine alabildiği gibi, herkes için de farklı çağrışımlara yol açabilir. (Gel de Türkçeyi sevme şimdi!) Ama işte işin zorluğu biraz da bundan şimdi, kardeşim her şey ıvır zıvırdır, biz ne bilelim sen şimdi ne istiyorsunuz? Sakin olun şampiyonlar. Elbette her şey ıvır ve de zıvır, ama mesela benim sevdiğim ıvır zıvırlar var: Güzel kokular (tütsü, koku yayan çubuk, çiçek, parfüm, krem filan), çıkartma, telefon süsü gibi zımbırtılar, ufak tefek süsler, duvara asmalık minik tablolar, dünya haritası (yuh, bu da mı zımbırtı?), kalem, çay kaşığı, çorap, şu buBöyle şeyler işte, of ki ne of, olmuşum malın mülkün, ıvırın zıvırın kölesi ben a dostlar, a kardeşler!

6. Tiyatro Bileti

Tiyatroyu seviyorum, her türlüsünü ve her şekliyle. Sahne beni her zaman büyüleyen ve tıpkı kartpostal gibi beni umutlara salan nadir şeylerden biri. Bu nedenle de, isterdim ki, mesela bir sevecen insan bir tiyatro bileti alsın bana. Tabii tek başıma gitmek için değil, onu ben de bir şekilde alabilirim sanırım. Beraber gidelim hani tiyatroya bir akşam. Gitmek istediğim oyunların hangi birini söylesem bilemiyorum ama Şark Dişçisi (Ş), Aşkımız Aksaray’ın En Büyük Yangını (DT), Profesyonel (DT), Bir Delinin Hatıra Defteri (DT), Gönlümdeki Osman Hamdi Bey (Ş), Yastık Adam (DT), Fosforlu Cevriye(DT)… Bitmiyor işte liste.

7. Güzel Fotoğraflar

Fotojenik birisi değilim, olabileceğime de pek inanmıyorum. Kendimi zorlayıp bir dizi estetik ameliyat geçirsem, 10 kg versem ve dolabımı yenilesem belki bir faydası olabilirdi; ama bunlarla uğraşmaktansa photoshop, güzel açı, güzel mekan ve yetenekli bir fotoğrafçı bileşimleri ile belki benim de güzel fotoğraflarım olabilir, ne dersiniz? 2013 için binlerce güzel, artistik, estetik fotoğraflarım olsun istiyorum, neden olmasın, inanırsak olur bence. (Bir el atın be bebeler! Milletin fotoğrafları 3000 “like” alıyor, üzülüyorum ben onları görüp.) [İşte böyle de yüzeysel bir insan.]

8. Ankara’ya Bilet

Ankara, mon amour. Her şekilde ve her mevsimde. O nedenle Ankara’ya bir bilet hiç mi hiç fena bir hediye olmazdı benim için. Hem makul de bir istek bakın, o yazıyı okusaydınız görürdünüz; insanlar dünya turu istiyor be!

9. Vitaminler, Moraller

MFÖ’nün “Gözyaşlarımızı Bitti mi Sandın?” isimli aşmış şarkısını pek çoğunuzun bildiğini sanıyorum. O halde bu şarkıda geçen “Birbirimize vitaminler, moraller verdik” cümlesini de bildiğinizi varsayabiliriz. İşte ben, senelerdir bu cümlenin aslının hayali ile yanıp tutuşuyorum cankuşlar. Vitamin ve moral derken elbette vitamin hapları ile antidepresanlardan bahsetmiyorum, ha onlara da hayır demem, orası başka. Ama cidden vitamine, morale, desteğe ve daha da önemlisi bana bunları vermek isteyen insanlara çok ama çok ihtiyacım var. 2013’te çıkar belki böyle zat-ı şahaneler, Allah’tan kesmiyorum umudu. Asla ve kat’a.

10. SİZ


Yüzdük yüzdük ve yazının sonuna geldik okurlar, ha gayret. Zurnanın zırt dediği, dananın kuyruğunu kopardığı, bütün sırların açığa çıktığı yere işte geliyoruz: Ben bu sene de, her sene olduğu gibi siz’i istiyorum. (OOOOO-HAAAAA! O nasıl cümle ulan? Senin niyetin ne, derdin ne, ne diyorsun sen, nasıl bir insanı okuduk biz buraya kadar!!!) Dur ve n’olur dinle sevgili okurum. Bir okur olarak, bir dost olarak, bir seven olarak, bir varlık olarak size ihtiyacım var, tıpkı her insanın başka insanlara ihtiyacı olduğu gibi. 2013’te vaktinizi istiyorum. İlginizi, sevginizi istiyorum. Arayıp sorun, benim aramamı beklemeyin istiyorum. Gidenler geri dönsün istiyorum. Evet yukarıdaki dokuz madde biraz fazla, ne birazı, bayağı bayağı aşmış şeylerdir, kabulüm. Ama ilgi ve sevgi para ile değil, çok bir çaba harcamanız da gerekmez. Siz yetersiniz yahu, anlayın artık, seviyorum sizleri, yanımda olun istiyorum. Çok mu?

Valla bu yazı nasıl başladı ve nasıl bitti, inanın ben de anlamadım. A m a y a z d ı k l a r ı m ı n h e p s i y a ş a n m ı ş o l a y l a r d a n e s i n l e n i l m i ş t i r v e t a m a m e n g e r ç e k t i r ! Bu sene farklı bir yeni yıl yazısı yazmaya kalkıştım ama bakalım sonuç ne olacak?

Herkese sevdikleri işlerle meşgul olup (benim için yazmak, araştırmak, O’ndan uzak durmak ve seyahat etmek) yalnızlıkla istemedikleri sürece hiçbir alakalarının olmadığı güzel ve huzurlu, bomba bir yeni yıl diliyorum. (Bomba ve huzurlu?)

Hamiş: “Yahu, bu kadar karaladın saçmaladın da, diyelim ki biz sana bu istediklerini verdik, kârımız ne olacak bundan?!” diyenlere; arkadaşlar siz de yapın böyle bir liste de biz de sizleri sevindirelim. Sevelim, sevilelim bu dünya HİÇ kimseye kalmaz.