11 Şubat 2012 Cumartesi

Hayal İçinde Akıp Geçti Ömr-ü Derbederim

"Büyük hayaller peşinde koşacağız derken, hayatı ıskaladık galiba Orhan."
(Tırnak işareti koyulası bir durum yoksa da bu cümlede, adettendir.)

Hani okullarda kompozisyon yazılan o çoğunluğa göre sıkıcı ve gergin, azınlığa göre ise eğlenceli ve ilginç derslerde, kompozisyon başlığının yazının bütününü özetleyici kalitede bir başlık olması öğretilir ve de yazı ile bağlantılı bir başlık istenir. Bendeniz de işte vakt-i zamanında öğrenciyken, daha doğrusu henüz bir öğrenci olduğumdan uzunca bir süredir, okul için yazılması gereken yazıların başlıkları konusunda her zaman çekingen davrandım, klişe demek için bile fazlaca klişe başlıklar kullandım. O yüzden midir bilemiyorum ama bu bloğa yazdığım yazılarda ise bu olayın tam tersini uygulamaya kalkışıyorum. Nerede alakasız, şiirsel, eksantrik bir başlık, orada ben. İşte, hiç adetim değildir ama bu sefer yazıyla bütünlük içerisinde sayılabilecek bir başlık attığım yetmezmiş gibi, bir de bu başlığı açıklamaya yelteniyorum. Sevgili okur, yazıya başlamadan önce sizi başlığa ismini veren şarkıyı dinlemeye ve anlamaya davet ediyorum:

Hayal içinde geçti ömr-ü derbederim
Bakıp, bakıp da o maziye şimdi âh ederim
Ne bir emel, ne bir ümit, hayat bu muydu derim
Bakıp, bakıp da o maziye şimdi âh ederim

En başta belirttiğim "olağandışılık" bir başka olağandışılığın habercisi aslında. Doğru, benim de hayatım olmayacak belki olsa da bir halta yaramayacak hayallerle gelip geçiyor. Çok civcivli bir mazim olmasa da, mazime bakıp bakıp ah ettiğim çok oluyor. Ama şimdi buraya o acıklı maziyi, o derbeder hayatı, o olmamış ya da olmayacak hayalleri yazmanın ne anlamı var? Giden geri gelmediği gibi, olmadı mı da olmuyor. Ayrıca böyle üstü kapalı konuşmak da, hem yazanın hem de okuyanın ruhunu daraltmaktan başka hiçbir işe yaramıyor. İşte bu nedenle, ben de FOB'da neredeyse hiç yer almayan somut bir yazı yazma teşebbüsünde bulunacağım ve kırpıla kırpıla kuşa dönen hayallerimi "ya tutarsa" mantığında burada yayınlayacağım. "Allah'ın bildiğini kuldan ne demeye saklayayım?" gibi bir düşünce içerisinde yazıma devam ediyorum, dua niyetine. Âmin.


1. Boğazda bir evim olsun istiyorum. "Yuuuuhhh, bununla mı girilir yazıya?!?! Bir de akıllandım diyorsun, olmayacak hayallerle işim ne diyorsun, hadi oradan!" demeyin, şurada azıcık hevesimiz kalmış, onu da kaçırmayın, rica ediyorum. Evim olsun istemiyorum, Boğaz'da evim olsun istiyorum. Deniz görsün istemiyorum, Boğaz'da evim olsun istiyorum. Boğaz'da evim olsun istiyorum, artık İstanbul'da oturmak istiyorum, İstanbullu gibi hissetmek, her gün Boğaz'ı görebilmek, Boğaz'a gitmek için 2 saat çileli yollarda sürünmek zorunda kalmamak istiyorum. Küçük olur, kırık dökük olur, fark etmez, yaşanabilecek vaziyette olsun, boğazda evim olsun istiyorum. Ama ailemle olur, ama yalnız olur, ama arkadaşımla olur. Boğaz'da evim olsun istiyorum. Yer olarak, elbette Boğaz'a yakın her yer kabulüm, ancak gönlüm Arnavutköy ile Yeniköy arasında gidip geliyor. Sarıyer de güzel, Ortaköy de. Boğaz'da evim olsun istiyorum.
 
2. İşim olsun istiyorum. Hatta işkolik olayım, kendimden geçeyim, meşguliyetten kendimi kaybedeyim istiyorum. "Ne tür bir iş?" sorusuna yanıt verememek beni korkutuyor, o yüzden bu soruyu es geçiyorum. Ama kendimi verebileceğim bir iş, bir baltaya sap olabileceğim bir iş, bir işe yaradığımı hissedebileceğim, bu dünyada benim de bir yerim olduğuna inanabileceğim, birisine, herhangi bir şeye bir faydam dokunabileceğini düşünebileceğim, gelecekten az biraz emin olabileceğim bir iş istiyorum. Elbette gönül iş konusunda daha nice şeyler istiyor ama madem daha gerçekçi olacağım dedim, tamam, iş istiyorum, benden ne köy olur ne kasaba kafasından da böylelikle ebediyyen çıkmak istiyorum.


3. Sağlıklı yaşamak istiyorum. Tabii ki sağlık herkesin biricik isteği ve de ne yazık ki her zaman da bizim elimizde olan bir şey değil. (Allah kimseye hastalık vermesin.) Ama benim yaşadığım hayatın da beni sağlığa götürmeyeceği bir gerçek. Gece yemelerini, ıvır zıvır ziyafetlerini, kafein bombaardımanlarını hayatımdan silmek istiyorum. İştahım azalsın, "bir lokma bir hırka" mantığına bürüneyim istiyorum. (Eyvah ki ne eyvah, şu cümle gene çıktı karşıma.) Yürüyeyim, koşayım, zıplayayım, uçayım istiyorum. Güne enerji ile başlamak, güne enerji ile devam etmek, günü enerji ile kapatmak istiyorum. Gecem gündüzüm bir olmasın istiyorum. Sabahları "yeşil smoothie" içeyim, sürekli sebzeye meyveye düşeyim istiyorum. Çökmüş gözlerden, pudradan beyaz surattan, yağlı vücuttan, renksiz tırnaktan, karamsar zihinden ilelebet kurtulmuş olayım istiyorum. Bana vitaminler verilsin, moraller verilsin istiyorum.
 

4. Sevmekten ziyade sevilmek istiyorum. "Yalnızlık da bir yere kadar." cümlesini kurarken utanmamak istiyorum. Hayatımın aşkını bulayım, ruh eşimi bulayım, beyaz atlı prensimi bulayım değil. Artık o beni bulabilecekse bulsun, o sevsin istiyorum. Endişe yerine huzur versin istiyorum. Ruhumu daraltmasın, kapılarımı kapattırmasın istiyorum. Gönlümün kanatları açılsın istiyorum. Şarkıların gözü kör olmasın istiyorum. Bu konuyu da daha fazla uzatmak istemiyorum.


Ve son olarak 5. Birileri bana Barış Bıçakçı külliyatını armağan etsin istiyorum. "Aramızdaki En Kısa Mesafe" ile "Herkes Herkesle Dostmuş Gibi" de dahil, birileri bana Barış Bıçakçı külliyatı armağan etsin istiyorum. Yanında İstanbul, simit ve çay da gelsin istiyorum. Gerçekten çok şey mi istiyorum?