♪ MFÖ:
Hep Böyle Sev
♪ X
Ambassadors: Litost
♪ Radiohead: All I Need
Çeklere Sormak İstiyorum: Litost kelimesinin karşıt anlamlısı niçin yok?
Litost Çekçe
bir kelime. Diğer dillere çevirisi mümkün olmayan bu kelimeye Milan Kundera’nın
Gülüşün ve Unutuşun Kitabı adlı eserinde
rastlıyoruz. Litostun “içimizdeki
zavallılığın birden ortaya çıkmasından doğan” özel bir hüzün halini belirten
bir kelime olduğunu söyleyen Kundera, bu “acılı durumun” ilacının ise sevilmek
olduğunu ifade ediyor. Kişinin bütün kusurlarının sadece gerçekten sevilmekle
çözülebileceğini belirten Kundera’ya göre gerçekten sevilen birinin zavallı
olması; dolayısıyla –burayı ben ekliyorum kendimce- eksikliklerinden dolayı da
kendini yetersiz görüp hüzünlenmesi
mümkün olmuyor. Peki, bu durumda kişinin gerçekten sevildiğinde hissettiği o
tamamlanmışlık duygusuna ne gibi bir isim verilebilir? Bu tür bir durum Kundera’nın
litost diye tabir ettiği durumun
zıttı oluyorsa eğer Çekçede buna karşılık gelen bir kelime var mıdır? Herhalde
yok ki kitabın litostla ilgili bölümünde böyle bir kelimeye değinilmemiş. Peki,
böyle bir kelime niçin yok? Acaba böyle bir tamamlanmışlık durumunun imkânsızlığından
ya da geçiciliğinden dolayı mı? Yoksa “gerçekten (kusurlarıyla) sevilme”
olayının külliyen bir yanılsama olmasından dolayı mı? Kim bilir?
“Arkadaşlar birbirine yardım edebilir. Gerçek bir arkadaş
sizin tamamen kendiniz olmanıza ve kendiniz gibi hissetmenize müsaade eden
kişidir. Ya da hissetmemenize. O anda ne hissediyor olursanız olun sorun yoktur
onlar için. Gerçek sevginin bedeli budur: Bir kişinin gerçekten neyse o
olmasına müsaade etmek.”
—Jim Morrison
“Umarım onsuz yaşayamayacağın birini bulursun. Umarım. Ve
umarım asla onsuz yaşamaya çalışmanın nasıl bir şey olduğunu bilmek zorunda
kalmazsın.”
—Kiera
Cass
“Çünkü
gerçekten sevilen bir kişi zavallı olamaz.”
—Milan
Kundera, Gülüşün ve Unutuşun Kitabı
Birinin sizi olduğunuz gibi sevdiğini hissetmek
şahanedir. Belki de dünya hayatında manevi olarak hissedilebilecek en güzel, en
samimi, en sıcak ve en güven veren histir bu. Sizi seven bu şahıs, onca insan
varken, belki sizden çok daha iyi anlaşabileceği, sizin kadar emek ve ilgi
gerektirmeyen insanlarla kolayca münasebet kurabilecekken; sizden çok daha
üstün niteliklere sahip, mesela sizden daha eğlenceli, daha neşeli, daha ilgi
çekici, daha güzel, daha akıllı, daha şu, daha bu insanları tercih edebilecekken;
kısacası siz olmayan herhangi birini seçebilecekken tutmuş sizi seçmiştir. Bundan
sonra her şey daha güzeldir; gözünüzde zor olan şeyler kolaylaşıverir. Artık
bilirsiniz ki, uzun ve zor geçen bir günün ardından, günlük hayatınızda
taktığınız maskenizi çıkarıp yanında huzurla kendiniz olabileceğiniz birisi
vardır. Gerektiği zaman nazınızı çekecek, düştüğünüzde “bir tekme de o vurur
mu acaba?” diye şüpheye düşmenizi gerektirmeyecek, sırrınızı ele vermeyecek,
sizi başkalarının değer yargılarıyla sert bir şekilde yargılamayacak, kendinizi
aklamanızı istemeyecek biri. Varlığıyla “yanındayım!” diyen biri. Sizi ideale
uyduğu için değil, idealini size uydurduğu için seven biri. Size her koşulda
güvenen, sizi destekleyen, sizi daha fazlası için yüreklendiren ancak
beklentilerini karşılayamadığınızda sizi terk etmeyecek ve sizi desteklemeye
devam edecek biri. Hata yaptığınızda sizi affedebilecek biri. Hayatınızda böyle
birinin varlığını hissettiğinizde size batan kusurlarınız eskisi gibi batmaz
olur; hatta neredeyse hoşunuza bile gitmeye başlar! Kendinize güveniniz gelir
çünkü size güvenen biri vardır. Kendinizle gurur duyasınız gelir çünkü sizinle
gurur duyan biri vardır. Kendinizi sevesiniz gelir çünkü sizi gerçekten seven
biri vardır.
Birinin artık sizi olduğunuz gibi
sevmediğini hissetmek ise berbattır. Dünya üzerinde -ölüm dışında (Allah
saklasın)- yaşanan en acılı kayıp da belki zamanında sizi sevdiğini
hissettiğiniz o kişinin artık sizi sevmediğini hissettiğinizde yaşadığınız
kayıp hissidir. Bir anda sırtınızı yasladığınız duvar yıkılmış gibi
hissedersiniz. Zamanla orada olduğunu belki de unuttuğunuz, buna rağmen hep
orada olacağınızı var saydığınız o duvarın yıkılmasıyla birden kendinizi yerde
bulursunuz. Şaşar kalırsınız. Bazen de çok şaşırmazsınız. Çünkü bu kayıp aslında
birdenbire olmaz. Bir şeyleri hissedersiniz önce. Kuruyorum galiba dersiniz,
yoktur canım öyle bir şey dersiniz. Görmezden gelir, inanmak istemezsiniz.
İşlerin kontrolünüzden çıkmaya başladığını gördüğünüz anda, öncekinden daha da
muazzam bir yetersizlik duygusu ve bu duyguya ek bir kaybetme korkusuyla türlü
rezilliklere kalkışırsınız. Olmaz, olduramazsınız. Duvarın çatladığını ve
duvarı onarmak için artık çok geç olduğunu da bilirsiniz. Ve evet, duvarın
yıkılması için gerekli şartlar yavaş yavaş oluşmuş olsa da gerçekte, size göre
birdenbire gerçekleşir bu yıkım. Ve siz bir anda, sırtınızı yasladığınız
duvarın yıkıldığını artık hissetmenin de ötesinde fark edersiniz. Çünkü görmezden
gelinecek bir durum -maalesef ki- kalmamıştır artık. Bir yanınız bu yıkımı
acıyla kabul ederken diğer yanınızın soracak onlarca sorusu, açıklamak istediği
bir sürü meselesi vardır. Konuşmak istediği bir dolu şey vardır. Ancak muhatabı
yoktur. Sorular cevapsız, açıklanmak istenenler gereksiz kalır. Konuşmak
istediklerinizi de ancak kendi kendinize konuşursunuz. Cevapsız sorularınıza
kendiniz cevap verir, muhatabınızın gereksiz gördüğü bütün açıklamaları da ancak
kendinize yaparsınız.
Peki ya sonrası ne olur derseniz, ilk
paragrafta ne oluyorsa onun tam tersi olur işte. Size önceden batan
kusurlarınız daha beter batmaya; hatta sevdiğiniz özellikleriniz bile size
kusur gelmeye başlar. Bütün özelliklerinizden toptan huylanasınız gelir. Kolay
olan şeyler bile zorlaşır; zor olanlar hepten içinden çıkılmaz hal alır.
Sevesiniz, sevilesiniz, duygulanasınız, ağlayasınız, gülesiniz, hissedesiniz
kaçar. Hayatınızda ne olduğunu bal gibi bildiğiniz bir eksik vardır; ancak bu
eksiği doldurmaya imkânınız yoktur. Gün içinde yaşadığınız duygu ve düşünce
zıtlıkları ise anlatılmaz, yaşanır. Ama sanırım en yoğun yaşadığınız duygu
umutsuzluk ve -nedenli ya da nedensiz- pişmanlıktır. Bir yanınız bu şekil bir
sevgiyi zaten hak etmediğinizi, bütün hatanın sizde olduğunu ve bu denli
muazzam bir sevilmeyi istediğiniz için kocaman bir bencil olduğunuzu acımasızca
yüzünüze vurur. Ancak işte o diğer yarınız her şeye rağmen, hak etseniz de hak
etmeseniz de o şekil bir sevgiye deli gibi ihtiyaç duyduğunuzu fısıldar size. Bir
şans daha olabilir mi diye sinsi sinsi umutlandırır sizi. Ve yine aynı yarınız
ister ki, tıpkı en başta olduğu gibi, sizi gerçekten seven o kişi tekrar dönsün
size. Hatalı olsanız bile, bir çuval inciri berbat etmiş olsanız bile. O kişiye
yetebilecek onlarcası varken bile, hiçbiri umurunda bile olmasın ve tıpış tıpış
dönsün size. Yerinizi kolaylıkla doldurabilecek sürüyle insan varken bile, “Hiç
kimse senin yerini dolduramaz” desin ve dönsün size.
Eğer hayatınızda ilk paragraftaki gibi
biri varsa, sizi gerçekten sevdiğine, sizi siz olarak sevdiğine inandığınız
biri varsa gerçekten çok şanslısınız. Kıymetini bilin ve şükredin.
Beni okuduğunuz için her zamankinden daha
fazla teşekkür ederim.
😘😍👍
YanıtlaSilÇok teşekkür ediyorum :) İnanılır gibi değil ama bu yazının üzerinden üç buçuk yıldan fazla zaman geçmiş. İnsan bazen o zaman yaşadıklarına ve hissettiklerine inanamıyor; bu tür yazılarımı bir yabancı gibi okuyorum çoğu zaman ve bunu seviyorum :))
Sil