1 Ocak 2011 Cumartesi

Sana Çok Güzel Başlıklar Hazırladım


Saat 22.31. Tam da 21.31’de başladığım yazıyı bitirmede başarılı olamadım arkadaşlar. Evet, ben ne yazık ki her başladığı işi bitirebilen, her zaman parmakla gösterilip takdir toplayan, iç güzelliği ya da dış güzelliğiyle ilgi çekebilen bir insan değilim. “Neden gene iç karartıcı şeyler yazıyorsun yahu, yeter artık, okumayacağız seni!” diye bıkkınlıkla yapılan serzenişlerinizi duyar gibiyim. Siz nasıl istiyorsanız öyle olsun be dostlar, sizi mi kıracağım yani bu mübarek yılbaşı gününde? Kalbimi kırarım daha iyi.


Geçen yazıda (bknz: ısınma) biraz çıtlattığım, “Güle Güle Dandirik 2010, Hoş geldin Umut-Fakirin-Ekmeği 2011” başlığını belki hatırlarsanız. Hatırlayamazsanız da sorun değil, bir alttaki yazıya bakıp hemen hatırlayabilirsiniz. Sonra unutursunuz falan. Her neyse, açıkça söylemek gerekirse, çok uzun ve derin değerlendirmelerle dolu bir yazı yazmayı amaçlamıyorum. Yani, aslında öyle bir amacım vardı ama ilk cümlede de dediğim gibi elimde patladı. Yok, yok korkup da terk etmeyin bloğumu, iç karartıcı şeyler yazmayacağım, gerçekten bak. 

Cıvıltı’ya ya da genel ağ günlüklerine (bu kelimeyle neyi kastettiğimi söyleyen arkadaşa, ilk buluşmamızda çikolata ya da meyveli soda alacağım- maksat Türkçemize destek olmak) baktığımda, genelde yeni yılla ilgili iki farklı yaklaşımla karşılaşıyorum. Birincisi, tipik ve oldukça kalıplaşmış bir “yaşasın yeni yıl, güle güle eski yıl” yaklaşımı. Bu yaklaşımda kişi, geçen yıl hakkında bir takım değerlendirmeler ve genellemelerde bulunur, “XXXX yılında ne olmuştu?” konu başlıklı muhabbetlere girer, gelecek olan yıl için heyecanlanır ve yeni yıl için bir yıl plan ve program yapar. İkinci yaklaşım ise, son yılların yükselen “trend”lerinden olan, kalıpları yıkma, herkesten farklı ve özel olduğunu gösterip, sıradan halkın ne kadar salak ve sıkıcı olduğunu kanıtlayan yaklaşım. Mevzua bu şekilde yaklaşan tipler, yeni yıl-eski yıl muhabbetinin ne kadar yavan olduğunu söyler, gelecek olan yeni yılda bir haltın değişmeyeceğini, alınan kararların uygulanamayacağını falan savunarak, yeni yıl denen hedenin aslında sadece “takvimsel” bir değişiklik olduğunu bildirir. Eskiden bu yaklaşımdan herhangi birine yaklaşıp da bir yazı yazacak olsam, muhtemelen bu ikinci yaklaşım olurdu. (Eskiden dediğim bundan 1,5 saat öncesi. O da eski sonuçta. Ne kadar çabuk değişiyorum değil mi, çocuklar?) Ancak artık, kendini fazlasıyla orijinal zanneden sıradan ‘fekat’ mütereccid bir kişilik olduğunun farkına varan bendeniz, yeni yazısında birinci yaklaşıma yaklaşıyor. Yani orijinal olacağım diye kasmıyor. Mükemmel olmaya çalışmıyor. “Yeni yıl yazım, gece yarısı olmadan bitsin de adım tarihe geçsin” diye uğraşmıyor. Hayatı akışına bırakıyor.


Şimdi kendini fazlasıyla orijinal zanneden sıradan ve mütereccid bir insanın 2010-2011 ile ilgili edindiği ufak tefek notları okuyacaksınız. Buyurun efendim, önce 2010:


  • 2010 yılı ile ilgili ne söylesem bilemiyorum açıkçası. Bir bakış açısıyla, 2010 yılı kayda değer hiçbir şey olmaması ile kayıtlara geçebilecek bir yılken, başka bir bakış açısıyla ise derinden ve sezdirmeden gelen büyük değişimlerin senesi olarak da değerlendirilebilir. Ben sanırsam ilk bakış açısına biraz daha yakınım. Ah, çok özür dilerim iç karartmayacaktık. İki olsun o zaman, iki evet ikincisi.
  • 2010 yılının başı içinse güzel şeyler söyleyebilirim. Ama o güzel şeylerin ne olduğunu söyleyemem.
  • 2010 yılının ortasını hafızamdan silmişim galiba, şu an o kısma bağlanamıyorum.
  • 2010 yılının sonunda da… ekim için güzel şeyler söyleyebilirim. Kasımı bilemiyorum. Aralık mevzuna ise girmeyelim.
  •  2010’da on numara bir arkadaş edindim. Gene on numara bir arkadaş kaybettim.,
  • 2010’da iki güzel albüm dinledim ki, ikisini de biraz geç keşfettim. Bunlardan ilki çok sevgili Nev’in çok sevgili albümü Bir Nev-i Alaturka idi. “Kapıldım Gidiyorum”yorumunu dinlememek ayıp sayılabilir. İkinci albüm ise, Mor ve Ötesi’nin “Masumiyetin Ziyan Olmaz” ı idi. “Camgezer” de ziyan olmaz ey Mor ve Ötesi, o şarkıların hiçbiri ziyan olmaz.
  • 2010’da güzel de bir kitap okudum. Adı “Seyahat Sanatı” olan bu kitabı okumak, içinizdeki gezgin ruhu fişeklemesi bakımından, dünyada yapılabilecek hem en güzel  hem de en yanlış şeylerden bir tanesi. Çoğu güzel şey yanlış değil midir zaten?
  • 2010’da çok fazla film seyretmedim; ara sıra dizi seyrettim; bol bol YouTube videosu izledim. Ama neredeyse hiç hayvan veya bebek videosu seyretmedim. Ünlü YouTube insanlarıyla tanıştım. Yani ben onları tanıdım, onlar beni tanımadılar.
  • 2010’da ehliyet sınavlarına girdim, 5 yıllık kadim telefonumu değiştirdim, kendime aklıma geleni gideni yazmak adına bir not defteri edindim, daha planlı olabilmek hevesiyle cici bir ajanda aldım, değişik yemekler denedim, çeşit çeşit insanla konuştum, konuştum, sustum, karar verdim, vazgeçtim, ağladım, güldüm. Yaşadım.
  • 2010 senesini de hayatta tamamladım. Yazabildiğime göre ölmemişim. Şükürler olsun.

 Şimdiyse 2011:


  • 2011 için en büyük hedefim, 2011 için hiçbir hedef koymama hedefi. Eğer bu hedefime başarıyla ulaşabilirsem, bilin ki 2011 o kadar da kötü bir sene olmamıştır. Hedef koymama eşit değildir hedefsizlik, hedef koymama eşittir ulaşılamayan hedeflerin olmaması, vicdan azabı ve hayal kırıklığı çarkına düşmeme. No pain, maybe gain.
  •  2011 için hedef koymama, 2011 için hayal kurmama ya da bir takım şeyler istememe anlamına gelmiyor. Yalnız 40 yıldır değiştiremediğiniz bazı şeyleri değiştirmeye yönelik bir takım beklentiler içine girmenin kimseye bir yarar sağlamadığı da açık. (En azından bana sağlamadı- Ah umutsuz bir cümle, silin onu silin.) Bu nedenle, beklentileri asgari seviyede tutarak, gerçekleşmesi kuvvetle muhtemel hayalleri bile temkinli bir şekilde kurarak aklı selim bir şekilde yeni bir yıla girerek, bu bakış açısıyla yeni bir yılı geçirmek faydalı olacaktır.
  • 2011’de hedeflediğim her başarıya ulaşamayacağımı, bütün insanlara kendimi sevdiremeyeceğimi, her şeyi mükemmel bir şekilde yapamayacağımı, beni anlamayan insanların beni anlamamaya devam edeceklerini, benim anlayamadığım insanları ise anlayamama devam edeceğimi, insanoğlunun önyargılardan ve kıskançlıktan kurtulamayacağını, birden bire çok zengin, çok güzel, çok popüler ve de çok saygın bir insan olamayacağımı, ne kadar uğraşırsam uğraşayım asla tam olarak istediğim gibi biri olamayacağımı biliyorum.
  • 2011’de de, diğer senelerde olduğu gibi, zaman zaman üzülüp zaman zaman sevineceğimi, bazı arkadaşlarımı kaybedip bazılarını kazanacağımı, ben kendi kabuğumda yaşarken dışarıdaki hayatın bensiz devam edeceğini, bazı fırsatları ister istemez kaçıracağımı, bazen dışlanacağımı, bazen sevileceğimi, kalbimde bir takım acı hatıraların yanında umut dolu hayallerin de yer alacağını, bazen hayattan sıkılıp, bazen de ona sıkı sıkı bağlanacağımı ve istesem de istemesem de kendimin yine kendim olarak kalmaya devam edeceğini de biliyorum.
  • 2011 senesinde, her şeye peşin hüküm vermemem gerektiğini, genellemelerden kaçınmak gerektiğini, başarıya ulaşmak için çabalamak gerektiğini, bazen çabalamanın bile yetmemesini soğukkanlılıkla karşılamak gerektiğini, hayattaki iyi şeylerin kıymetini bilip onlar için şükretmek, kötü şeyleri ise metanetle yaklaşarak iyiye çevirmeyi denemek gerektiğini, bazen sessiz kalmak bazense sesini yükseltmek gerektiğini, insanın sosyal bir varlık olması gerektiğini ise bilmiyorum. Yalnız bunları öğrenmem gerektiğini biliyorum.
  • Son olarak, 2011’le ilgili, ne tür bir tanımlama yapsam bilemedim ama, ilk düşüncelerimden birini de paylaşmasam içimde kalır. (Bu arada 2011 yılının ilk dakikasına girmiş bulunuyoruz arkadaşlar.) Aylar aylar önce, çok sevgili, uğruna bir yazı da yazdığım arkadaşımla internette şu kişilik testi hedelerinden yapıyorduk. (Hede dediğime bakmayın, bayılırım öyle “Hangi bilmem nesiniz?” “10 yıl sonra kim, kiminle, nerede, ne yapıyor olacaksınız” türü çözümlemelere.) Hangi testti unuttum ama, soruyu defterime not aldığımdan unutmamışım: “2011’den ne beklersiniz?” Cevap olarak ise 4 şık vardı. Arkadaşımın sıralamasını ne yazık ki kesin olarak hatırlayamıyorum. Benim sıralamam ise şöyle oldu: 1.Yeni bir iş 2.Bir sürü yeni arkadaş 3.Yeni bir sevgili 4.Yeni hayaller. Böyle bir sıralama yapmamın nedeni, gerçekten beni doyuracak ve bir baltaya sap olabildiğimi hissettirecek bir işe her şeyden çok ihtiyacım olması, bazı arkadaşlarımı kaybetmiş olmanın verdiği hüzün, aşksızlığın uzun süreninin bünyeye zarar olmasıydı. Yeni hayalleri en sona almamın sebebi ise kendime yetecek hatta artacak kadar hayalim olmasıydı. Bu nedenle de, 2011 senesinde yapılacak en iyi şeyin, kurulan hayal sayısını arttırmak yerine, gerçekleşen hayal sayısını arttırma çabası olacağını düşünüyorum. Siz ne düşünürsünüz?

Kendimle gurur duymalı mıyım bilmiyorum ama, “Güle Güle Dandirik 2010, Hoş geldin Umut-Fakirin-Ekmeği 2011” konu başlıklı olduğunu iddia ettiğim, ama başlıkla içeriğin çok da uyuştuğunu düşünmediğim yazıyı tamamladım. 21.31’de başlayan yazıyı gerçek ben değil, dışarıya yansıtmaya çalıştığım ben yazmaya çalışıyordu. 22.31’deki yazıyı ise gerçek ben yazdı. Eğer ilk yazıyı bitirebilmiş olsaydım onu da yayınlayarak, hangi Pınar’ı tercih ettiğinizi sorardım. Hep iki seçenekten birini seçmek zorunda olmadığımın farkında olduğum ve hayatın sadece siyah/kötü/yanlış/çirkin ya da beyaz/iyi/doğru/güzel şeylerden meydana gelmediğini iyice kavrayarak, kendimi başkaları için değiştirmek zorunda kalmayacağım güzel bir yıl diliyorum kendime. “Ya biz?” mi dediniz? Siz bunları zaten biliyorsunuz canım. 

İyi seneler.

NOT: Kendime kemik çerçeve gözlük alıyorum bir aksilik çıkmazsa. Moda denilen zımbırtı da, kendi beğenilerine ters düşmesine rağmen o zımbırtıya uyan kaypaklar da, nereye isterse oraya gidebilirler.


1 yorum:

  1. cikolata yada meyveli sodaya yada muhabbetine talibim:D

    civilti: twitter
    genel ag gunlukleri: bloglar:D

    ha yazi cok guzel, bundan sonrakiler de ole:D

    optum..

    YanıtlaSil