24 Temmuz 2011 Pazar

Temmuz bitmeden bir hikaye daha yayınlamalı idi


10/07/2011
Yıllardır düşündüğüm andığım bir sevgi bu
Hiç sorma kalsın bu düğüm coşsun uçuşsun gönülde bu duygu
Kimse sevgimi bilmez
En gizli duygum o
Kimse bilmez
(Seyyan Hanım-Sanki Köpüren Su Gibi)
~KİM İSTERSE O~

          Sabah uyanır uyanmaz, o gün muhayyel zevcimle nereye gideceğimizi düşünürüm. Onunla zaman geçirmekten çok hoşlanırım. O da benimle zaman geçirmekten çok hoşlanır. Beraber mağazalara ev eşyası bakmaya gideriz. İkimiz de alışverişi sevmediğimizden, bir şey almadan döneriz. Sonra kitapçılara gideriz. Muhayyel zevcim de, ben de kitapları çok severiz. Kitapçıda saatlerce geziniriz. Kimse ne yaptığımızı anlamaz. Kitaplarda bir şeyler ararız. Romanların bölümlerinde, hikayelerin satırlarında, şiirlerin dizelerinde, şarkıların notalarında, kitapların kapaklarında, gazetelerin başlıklarında hep birilerini ararız. Arada başka şeyler buluruz, ama, sonunda birbirimizi buluruz. Seviniriz. Alışverişi sevmeyiz, ama bazen kitapçıdan bir kitap alırım. Sonra en sevdiğim yere götürürüm muhayyel zevcimi. Orayı o da sever. Bana asla karşı çıkmaz.  Birlikte orada oturur, aldığım kitabı beraber okuruz. Ben kahve söylerim, ikimiz yerine içerim. O da kahve sever, ama içmez. Benim kahve içişimi izler. Benimle beraber Özdemir Asaf şiirleri okur sonra. Özdemir Asaf benim en sevdiğim şairdir. Muhayyel zevcim de Özdemir Asaf’ı sever. Başka şairleri de sever ama gene de benimle Asaf dizelerini mırıldanır. En çok “Bağlı” yı sever o; ama beraber “Tentation”ı söyleriz. Benim “Nasıl” ı söylememe çok sinirlenir; “Havalarda yakalar da tilcikleri ben” deyince bana çok kızar. Gene de sesini çıkarmaz. Ben yağmurlu havalarda dolaşmak isterken, gece yarısı uyuyamazken, sevdiğim insanları özlerken bile sesini çıkarmaz, benimle gelir, benimle uyumaz, benimle özler.

6 Temmuz 2011 Çarşamba

Zaman böyle de geçer

 

          sen o karanfile eğilimlisin, alıp sana veriyorum işte
sen de bir başkasına veriyorsun daha güzel
o bir başkası yok mu bir yanındakine veriyor
derken karanfil elden ele 
♥ (Edip Cansever)


Resim ya da şiirin yazının konusu ile alakalı olduğunu düşünüyorsanız, tebrikler-o halde- varsınız.

İnternetten uzak olduğum zaman bloğumu deli gibi özlüyorum. Hele ki sıkışık zamanlarımdaysam deli gibi yazı yazasım geliyor. Bazen düşünüyorum (evet çok sık düşünmem zaman zaman düşünüyor gibi oluyorum, peki ben var mıyım?) da acaba diyorum şu sevgili bloğumu aklıma gelen keyfe keder, gerekli gereksiz, abuk subuk, abesle iştigal eden meselelerle mi doldursam? Sık sık bu konuyu işlediğimin farkındayım sevgili okurlar da, -"ne güzel dediniz onu, saplantılıyım ben!"- şu FOB'a kıyamıyorum ne yapayım? O yüzden sürekli bu konuyu gündeme getiriyorum. İstiyorum ki FOB çok cici bir blog olsun. Hem yazarının amacına hizmet etsin (bknz: Blog başlığının altındaki kısa yazı) hem de çok geniş bir okura hitap etsin (biz buna klişe diyoruz). Ama gene bir bakıyorum dönüp dolaşıp aynı yere gelmişim. Peh.

Mesela ben bugün (aslında dün; belki ileride önemli bir gün olur diye tarih de atmamazlık etmeyelim; 5 Temmuz 2011) bir çılgınlık yapmaya niyetlenmiştim. Daha doğru bir deyişle, ben bugün bir çılgınlık yapmaktan korkuyordum fakat korktuğum başıma gelmedi. Sonra da dedim ki "demek ki korktuğum kadar çılgın değilmişim. Vay anasını!"  Buraya kadar olan kısmı zaten cıvıltı'da paylaşmıştım. Paylaşmadığım şey ise şu: Ben bu çılgınlığı yapmayı hakikaten bekliyordum. Yani, korktuğum kadar değil zannettiğim, hatta umduğum kadar çılgın değilmişim. Bu da bende doğal olarak ufaktan bir sinir-stres meydana getirdi. Hem içimden hem dışımdan haykırdım: "ZALİM DÜNYA ASLANI KEDİYE BOĞDURDUN!!" Yok içimden haykırdım da, dışımdan daha çok mırıldandım. Ama olsun önemli olan mesaj, volüm pek de önemli değil. Mırıldanıyorum öyleyse yokum. Ya da tokum.

Çılgın olmak iyi midir, kötü müdür bu başka bir yazıyı ilgilendirir fakat şu da bir gerçek ki, 20 küsür yıldır hala kendime çok şaşırıyorum. Ne işler karıştırıyorum, bilmem ki?

Şimdi söyleyin bakalım, yazı ile şiirin arasında bir alaka kurabildiniz mi? Resim mühim değil, o nereye koysan şık durur.