10 Temmuz 2010 Cumartesi

Bir hikâye ile akıp giderken hayat...

Yağmur nedeniyle o kadar mutluyum ki başka hiçbir şey düşünemiyorum.

Masamın üstünde duran telefonun kırmızı ışığı art arda yanıp sönmeye başladı. Bu, bana yeni bir faks geldiğine işaretti, yani okunması ve en acilinden cevaplanması gereken yeni bir ruhsuz kelimeler silsilesi sinir bozucu bir sesle kağıda dökülüyordu. Telefondan tarafa bakmak istemedim, çünkü sanki o tarafa bakmazsam ve o sevimsiz kağıdı görmezsem, cevaplamak için kendimi zorlamam gerekmeyecekti.

Yağmur yağarken evde, kendimi istemediğim işlerle boğuşurken bulmak ne acı! O anda faks üstüne faks evime yığılmıyor olsaydı ve posta kutumda onlarca elektronik posta beni beklemiyor olsaydı, dışarıdaki sağanak yağmurun tadını çıkarıyor olabilirdim. Ne yazık ki, dışarıdaki sağanakta eğlenmek yerine, evdeki sağanakla uğraşmak zorundaydım. Yağmur yağarken kendimi kabuğuma sığmaz bulurum nedense. Normalde asla yapmayı düşünmediğim şeyleri yağmur yağarken yapasım gelir. Böyle bir günde tek yapabildiğim maalesef dışarıdaki mucizenin akıp gitmesini izlerken gerçeklerle yüzleşmekti. Çaresizce bilgisayarımın başına oturup posta kutuma baktım. “İyi günler” le başlayıp, arası soğuk ve zorlama onlarca kelimeyle dolu, “lütfen cevap veriniz” le biten postaları, gönderenlerininkiyle aynı samimiyetsizlik ve bıkkınlıkla cevaplamaya koyuldum.

Yağmur yağarken güzel bir şeyler yemek ister insan.