23 Ağustos 2010 Pazartesi

Twitter'da susarak içinde biriktirdiklerini Blogger'a aktarmak

Everyone I know is getting married or pregnant. I'm just getting drunk.*

*Tanıdığım herkes ya evleniyor ya da hamile. Bense yalnızca sarhoş oluyorum.

Merhaba sevgili okurlar, okumazlar, severler, tiksinirler! Bugün gene akılalmaz (!) bir konu ile buradayım. Ve hayatın gerçekleriyle savunmasız ve zavallı bir şekilde başbaşayım. Bugünkü yazım, ilginç bir şekilde günlük niyetine girilen bir yazı niteliğinde. "Blog yazarlığı"nın asıl amacı da aslında budur; ancak bilirsiniz ki (bknz: geçen yazım) bendeniz ne yazık ki bu tür yazılar yazamayan bir mahluk idim. Fakat artık içimde biriktirdiklerimi, yaşadıklarımı, yaşayamadıklarımı aklımda evirip çevirip, zihin boşluğuma göndererek bir zihin kirliliği oluşturmaktansa, zaten kirli olan elektronik günlüğüme aktarayım dedim. Nasıl, çok iyi düşünmüşüm değil mi?

Şimdi isterseniz başlıkta çıtlattığım durumu ve bu durum sonrasında yaşadıklarımı, kimsenin kafasını kendi kafam kadar karıştırmamak için, düzgün bir şekilde sıralayarak ileteyim efendim:




Durum: İngilizce başlığın Türkçe çevirisini tekrardan buraya kopyalamak "Tanıdığım herkes ya evleniyor ya da hamile. Bense yalnızca sarhoş oluyorum" yeterli olsa da durumu biraz açmanın fena olmayacağını düşünüyorum. Bilirsiniz ya da bilmezsiniz, ya da benim gibi bilmek istemezsiniz, ancak yaş kemale erince insan çevresindeki bir takım değişiklikleri gözlemlemek zorunda kalıyor. Ergenlik döneminde vücutta görülen değişimlerden bahsetmiyorum tabii ki -zaten o dönemi geçmiş bulunmaktayım-; bir yaştan sonra bir bakıyorsunuz ki, artık kabuğunuzdan çıkmanın, hayata karışmanın, hayata atılmanın ya da hayata atlamanın vakti gelmiş de geçiyor. Siz hayata atlamak istemeseniz bile birileri sizi hayata itiyor ve o itildiğiniz hayatta karşılaştığınız manzaralardan biri ise şu oluyor: İnsanlar çıkıyorlar, iniyorlar, sevgilileniyorlar, nişanlanıyorlar, evleniyorlar. Aile kuruyorlar, doğuruyorlar. "E günaydın bunu yeni mi öğreniyorsun, hohoho!" demeyin, bu gerçeği bilmekle bu gerçeğe şahit olmak arasında fark var. Bundan 2-3 sene kadar önce, "abla" dediğim insanların evlenmesi bana gayet sıradan bir olay gibi görünürken, şu anda "arkadaşım, akranım, kardeşim" dediğim insanların bu olaylara girmesi bu bünyede orta çapta bir şok etkisi meydana getirdi. Özellikle de bu insanlardan birinin oldukça yakın bir arkadaşım olması, orta çaptaki şoku tabiri caizse doğal afet haline getirdi.

1. Peki ben bu durumla acaba nasıl başa çıktım?
a. Bu konuda görmüş geçirmiş bir arkadaşıma danıştım. Peki peki itiraf ediyorum, resmen salya sümük, zırıltı içerikli bir mesaj attım. 
Sonuç: "Alışacaksın tatlım" dedi bana. En güzeli, tabii yapabilene.
b. Şöyle bir sakinleşip kendime gelebilmek için oldukça acı bir kahve yaptım.
Sonuç: Kahvenin tadı gerçekten rezildi. Yarısını döktüm ve ağzımın tadını iyice bozduğumla kaldım. 
c. Bulup bulabildiğim bütün buram buram duygusallık kokan şarkıları dinledim. Tamam tamam Rafet El Roman da dinledim, ama hangi şarkısını dinlediğimi söylemeyeceğim. Hayır dedim size.
Sonuç: Size bir tavsiye, benimki gibi bir bünyeye sahipseniz, melankoliye bağlamak pek işe yaramıyor. Hele Rafet dinlemek, hiç.

2. Sonuç olarak ne yaptım? Her normal insan gibi gerçekleri bir şekilde kabul etmeye çalıştım. 

3. Peki sonra ne oldu? Ne yazık ki gerçekleri kabul etme işi benim gibi bir umutsuz bir hayalpereste ilk aşamada oldukça zor geldi. Bunun üzerine ben de profesyonel olarak gerçekleştirdiğim tek eylem olan hayal kurma işine girdim.
a. Hayalim fena halde bir takım dizilere benziyordu. En azından bir kısmı, en son izlediğim diziden fazlaca esinlenmişti. 
b.  Hayalimdeki çocuk feci iyiydi, bütün huysuzluklarımı sineye çekti. Böylece ne tür bir hayal kurduğumu da anlamış oldunuz. Ah, hayır.
c. Hayalin sonu ise inanılmaz derecede fantastikti. Harry Potter'ın sonu bile o kadar fantastik değildir, varın siz hayal edin ötesini.

4. Bu sefer sonuç ne oldu sizce? Tekrardan başa döndüm, normal bir vatandaş olarak gerçekleri kabul etmek zorunda kaldım. Zira zihnimin ürettiği senaryonun gerçekleşme ihtimali %1'den bile daha düşüktü.

5. Ve baştaki halime geri döndüm, melankolinin dibine vurdum. Sonra da olası senaryoları (bu sefer gerçekçi bir yaklaşımla, normal bir vatandaş gibi) düşündüm:
a. Arkadaşlarım arasından yıllar içerisinde bekar kalan tek kişi olmak
b. Arkadaşlarım arasında İstanbul şehrinde yaşamaya devam etmek zorunda kalan tek kişi olmak  
c. (a) ile (b) nin kaçınılmaz bir sonucu olarak, İstanbul'da bekarların bekarı olarak kedilerimle bir evde yaşlanan huysuzların huysuzu bir ihtiyar olmak 
(Allah'ım sen koru!) 
  
6. Bütün bunların ardından da, bu kadar karanlık gerçeği kabul etmenin bünyeme oldukça ağır geldiğini farkedip kendimi uykunun davetkar kollarına bıraktım.

Not: Hikayenin burada bittiğini düşündünüz değil mi? Hayır efendim, bitmedi. Kendimi uykunun davetkar kollarına bırakmış olsam da, uykunun o büyülü dünyasına giremedim ve yemek boruma kadar orta çaplı bir yangına neden olan midemle beraber sabahın ilk ışıklarına kadar kukuman kuşu gibi bekledim. Bunun üzerine bir de o sabah oldukça sevimsiz bir şekilde iki kez uyandırıldım ve bunun uzantısı olarak akşama kadar 2 saat ağlamanın da verdiği bir etkiyle baş ağrıları içinde kıvrandım. Bir sonraki gece tekrar uyuyamadım ve dünyanın en bozuk moralli insanlarından biri olarak hayatın başka bir gerçeği olan sınavla savunmasız ve zavallı bir şekilde başbaşa kaldım. Sınav beni dumur etti, durum da böylece kapanmış oldu. Ee, atalarımız ne demiş, çivi çiviyi söker, dinsizin hakkından da imansız gelir. Durum'un hakkından da dumur gelir, aynı harflerden oluşsalar da. Evet.

Ha bir de "Bense sadece sarhoş oluyorum" kısmının bana tamamen uyduğunu söyleyemem, alkol kullanmıyorum zira. "Bense sadece salak saçma yaşayıp gidiyorum/ ağlıyorum/ hayallerimle yaşıyorum/ yalnız geldim yalnız gidiyorum/ ot geldim saman gidiyorum vs." gibi tümceler "sarhoş oluyorum" önermesi yerine kullanılabilir. Öyle. 

 .
 

Hiç yorum yok:

Yorum Gönder