21 Aralık 2011 Çarşamba

Kalbimle aklımın arasındaki mesafeyi ölçmeye mezuralar yetmiyor

"Son isteğimi de söyleyebilirim şimdi:
Bir gece yarısı yazıyorum bu mektubu
Yalvarırım onu okuma Çarşamba günleri"
Cemal Süreya


Bir insanın kendinden haberinin olmaması meğer ne menem bir duyguymuş! Ne yaptığının, ne hissettiğinin, ne düşündüğünün farkında olmaması, sürekli  “meğer” sözcüğüyle başlayıp “haberim yokmuş” ile biten cümleleri kurması meğer ne kadar acı bir durummuş. Tecrübelerin sonu gelmiyor.

“Meğer ne kadar açmışım da haberim yokmuş, yemek yiyince anladım.” “Meğer ne kadar tokmuşum da haberim yokmuş, yemekten kalkınca anladım.” “Meğer ne kadar yorgunmuşum da haberim yokmuş, yatağa girince anladım.” “Meğer  ne kadar yalnızmışım da haberim yokmuş, odama girince anladım.” “Meğer ne kadar özlemişim de haberim yokmuş, onu görünce anladım.” “Meğer  ne kadar sevmişim de haberim yokmuş, onu kaybedince anladım.” “Meğer ne kadar mutluymuşum da haberim yokmuş, aniden mutsuzlaşınca anladım.”  “Meğer ne kadar üzülmüşüm de haberim yokmuş, birisi dokunuverince anladım.” “Meğer ne kadar ümitlenmişim de haberim yokmuş, onun da hepsi gibi olduğunu anlayınca anladım.”

İnsanlar ile şehirler arasındaki benzer özelliklerden biri, ikisinin de kıymetinin onlardan ayrılmadan asla tam olarak bilinemiyor oluşu. İnsanoğlu tatlı dilden değil sopadan anlıyor. Bir diğer benzer özellik ise, hem yeni bir şehirde hem de yeni bir insanda her şeyin çok farklı olacağının düşünmeniz. Oysa ki, bütün şehirler bir yerden sonra aynı ve o çok farklı zannettiğimiz bütün insanlar bir yerden sonra herkesleşiyor.

İnsan neden her defasında ümitleniyor? Onlarca kez düştüğü o çukura bir kez daha düşeceğini bile bile neden sürekli bir şeylerin peşinde koşuyor? Gerçekten de insanoğlu tatlı dilden değil temiz bir dayaktan anlıyor. Ya da en azından benim canım sopa istiyor. Zira bir insanın kendini bu kadar kaybetmesi mümkün değildir zannederdim; ama meğer insan kaç yaşına gelirse gelsin,  kendini şaşırtabiliyormuş da haberim yokmuş.

Ne güzel  bir cümle kurmuş Emrah Serbes, “yaşadıklarımdan öğrendiğim hiçbir şey yok .”diyerek. Benim de yaşadıklarımdan öğrendiğim hiç ama hiçbir şey yok. Bir şeyler  öğrenebilmiş olsaydım eğer, elimdekilerin kıymetini kaybettiğim anda anlamazdım. Ya da başka bir deyişle, bir nesne yahut kişi elimden çıktığı anda kıymet kazanmazdı. Ve her seferinde birilerinin başkalarından farklı olduğu martavalına inanmazdım, hepimiz herkes gibiyiz işte.

Bu da gol değil.


Hiç yorum yok:

Yorum Gönder